Uluslararasılaşma Nedir?

Globalleşmenin işletmeler üzerindeki etkisi ile dünya ekonomisi tümleşik hale geldi. Gerek uluslararası ticaretin liberalleşmesi, gerekse üretim ve pazar avantajları hem tüketim modellerinin hem de firmaların çokuluslu hale gelmesini sağladı. Yatırımcı kanadında da çeşitlendirme uluslararası boyuta taşınarak, klasik portföy teorilerinin aksine sistematik riskin dahi belirli bir bölümünün elemine edilebileceği görüldü, karşımıza entegre finansal pazarlar çıktı.
Her firma açısından olduğu gibi çok uluslu firmaların da finansal anlamda temel amacı değer maksimizasyonudur. Bu amaç doğrultusunda üretim faaliyetlerini ya da pazarlarını yerelden uluslararası boyuta taşımışlardır. Aslında yerel bir firmanın uluslararasılaşma süreci çok klasik bir biçimde başlar. Üretimde uygun fiyatlı hammadde temini / daha uygun üretim maliyetlerinin fark edilmesi ya da yeni pazar arayışları ile başlayan süreç, çeşitli yöntemler ile gelişir.
Bu yöntemlerin en basiti ve uluslararasılaşmanın ilk adımı olarak kabul edilebilecek ilk yöntem yabancı bir ülkede kurulu diğer bir firma ile uluslararası ticaret yapmaktır. Uluslararası ticaret uluslararasılaşma yöntemleri arasında en az riskli olanıdır. Herhangi bir büyük sermaye yatırımı yapmayan ithalatçı ya da ihracatçı, ürünün beklenen talebi görmemesi durumunda düşük bir maliyetle faaliyetlerini durdurabilir ya da azaltabilir. Ayrıca günümüzde Internet’in ve elektronik satışın gelişimi ile oldukça kolay hale gelmiştir.
Uluslararası ticareti lisans anlaşmaları izlemektedir. Diğer bir ülkedeki üreticiye üretim lisansı veren bir firma o ülkenin pazarına herhangi bir yatırım yapmadan girme şansı yakalayacaktır. Lisans alan açısından ise ithalat yapmadan, AR-GE faaliyetleri gerçekleştirmeden piyasada bilinen bir markanın ürününü üretip satma hakkını elde eder. Tabi lisans anlaşmalarının her iki taraf açısından da birtakım riskleri vardır. Lisans alan firma ödediği ücret ya da başka faydalar karşılığında lisans veren firmanın üretim teknolojisini kullanmak zorunda kalırken, lisans veren firma yabancı ülkedeki üretim sürecinde bulunmayacağı için kalite kontrolü sağlamakta zorlanacaktır.
Uluslararasılaşmanın diğer bir yöntemi ise franchising anlaşmalarıdır. Franchise veren alacağı periyodik ödemelere karşı franchise alanı bir satış ya da hizmet stratejisine, destek ve başlangıç yatırımına mecbur ederken, lisanslamada olduğu gibi gibi çok büyük yatırımlar yapmadan yabancı ülkelere giriş imkânı elde edecektir. Frenchise alanın da en büyük riski üretim maliyetlerine eklenen franchise kullanım ücretleri olacaktır.
Bir yerel firmanın kendi ülkesinden sermaye anlamında da çıkarak diğer bir ülkede faaliyet göstermesi ortak girişimler (joint ventures) ile başlar. Ortak girişimler iki veya daha çok firmanın ortaklaşa sahip oldukları ve birlikte faaliyette bulundukları girişimlerdir. Yabancı bir pazarda faaliyette bulunmak isteyen bir firma, o piyasadaki yerli bir firma ile ortak girişimde bulunarak yabancı ülke piyasasına giriş yapabilir. Genellikle belirli bir proje için, iki tarafın karşılaştırmalı üstünlüklerinden fayda sağlamak amacı ile kurulurlar.
Uluslararasılaşmanın en çok sermaye gereksinimine sahip yöntemleri ise ya yabancı pazarda faaliyet göstermek isteyen bir firmanın, o pazarda yeni bir firma kuması ya da mevcut bir firmayı satın almasıdır. Son yıllarda hem ülkemizde hem de dünyada mevcut bir firmanın satın alınması yoluyla yabancı pazara nüfuz etmek sıklıkla uygulanan bir yöntemdir. Devralma (acqusition) firmaya, hem pazara hızlı girme ve yüksek pazar payı elde etme imkânı sunarken hem de yabancı piyasadaki firma üzerinde tam kontrol imkânı sağlar. Öte yandan firmanın satın alınması büyük sermaye yatırımı gerektireceğinden riskli bir yöntemdir. Ayrıca beklenen getiri elde edilemediği taktirde, firmanın elden çıkartılması da kolay olmayacaktır. Daha az risk üstlenmek için firmalar kısmi devralma yolunu da seçebilir ancak bu durumda tam kontrol imkânından vazgeçilecektir.
Uluslararasılaşma amacı olan firma, faaliyet gösterilmek istenen pazarda mevcut bir firmayı satın almak yerine ülkede yeni bir firma da kurabilir. Devralmaya kıyasla daha az da olsa, firma yine yüklü bir sermaye ihtiyacı ile karşı karşıya kalacaktır. Buna karşın yeni firma tamamen ülkeye giriş yapacak firmanın ihtiyaçlarına göre dizayn edilebilir. Her ne kadar sermaye ihtiyacı devralmaya kıyasla daha az olacaksa da yeni firma kurmak, o ülke ve pazar hakkında know how elde etme, ülkede yeni bir müşteri portföyü oluşturma, mevcut rakiplerden pazar payı çalma, yeni ürünü tanıtma ve tutundurma gibi zorluklar ve maliyetleri de doğuracaktır. Bu sebeple böyle bir yatırımla bir ülkeye giriş yapmayı düşünen bir firmanın devralma ve yeni firma kurma arasındaki artı ve eksileri ortaya koyarak, iyi bir planlama ile hareket etmesi gerekmektedir.
Uluslararasılaşma aşamasında olan bir firma, yatırım yöntemlerinin hangisi seçmiş olursa olsun, yönetim yapısı da lokal firmalardan farklılık gösterecektir. Ana merkez ve yurtdışı şubeler arasında mesafe, dil, hukuksal, zaman dilimi gibi farklar birçok sorun yaratma potansiyeline sahiptir. Bu sorunların en hızlı, en kolay ve en doğru biçimde çözüme kavuşması için firmanın merkezi yönetim ya da merkezkaç yönetim olarak adlandırılan yönetim modellerinden birini seçmesi gerekir. Merkezi yönetim modelinde yurtdışı şubelerin tüm departmanları merkez ülkedeki ana yönetime bağlıyken, merkezkaç yönetim modelinde şube departmanlarının yönetimi şubelere bırakılmış, şubeler ana yönetime şube yönetimleri ile bağlanmıştır. Merkezi yönetim modelinde şubelerin gücü zayıflatılarak, şube yönetimlerinin ana hissedar aleyhinde karar almaları engellenir. Ancak merkezi yönetim şube hakkında yeteri kadar bilgiye sahip değilse yanlış kararlar alabilir. Öte yandan merkezkaç yönetim modelinde yabancı şubenin yönetimi tamamen şube yönetimine bırakılmıştır. Şube yönetimleri ana firmanın toplam değer maksimizasyonuna odaklanmayabilir. Şube yönetimleri ana amaç doğrultusunda motive edilerek ödüllendirilirse merkezi yönetim sistemine karşın daha etkin olabilir. Günümüzde Internet gibi teknolojik gelişmeler, ana merkezin, yabancı şubelerin faaliyet ve finansal açıdan performansını denetlemesini kolaylaştırmıştır.
Uluslararasılaşmanın sağlayacağı tüm faydaları kısıtlayacak ya da yok edecek bir risk faktörü de yasal düzenlemelerdir. Ülkelerin ithalat kısıtlamaları, ithalat ve sermaye akımları üzerindeki vergi ve kısıtlamalar, tüm bu kısıtlamaların politik ve ekonomik konjonktür ile aniden değişmesi analiz aşamasında çok karlı gözüken bir operasyonun bir anda büyük bir fiyaskoya dönüşmesine de yol açabilir. Bu bağlamda uluslararasılaşma yolunda ilerleyen lokal firmaların yaptıkları analizlerde ve planlamalarda önceden tam olarak öngöremedikleri bu faktörleri de düşünerek yatırım yapmaları gerekmektedir.
1 YORUM